Dünyanın en kısa kitapları esprisinde “İngiliz Mutfağı” mutlaka yer alır. Ama müzik denince işler değişiyor, İngilizler için müzik çok önemli, müzik için de onlar.
Mart ayında bir konferans için gittiğim Londra’da bir hafta sonu geçirdim. 13 yıl sonra İngiltere’ye yaptığım bu ilk ziyaretimde toplantı dışında ana tema müzik oldu.
Türkiye’de bulunabilen plak sayısı son zamanlarda arttı ama çeşitlilik hala çok kısıtlı. Londra’nın ünlü Soho semtindeki inanılmaz sayıdaki plakçıların hepsi tematik çalışıyor. Kabaca anlatmak gerekirse sadece caz, sadece rock, sadece klasik satan yerler bunlar. Yüksek volümle çalışan bu dükkanların en güzel özelliği şu: Seçtiğiniz plağın demo’sunu size dinletebiliyorlar. Genellikle 4-5 pikap bir köşede hizmetinizde, dağınık saçlı dükkan sahipleri biraz sohbetten sonra daha da yakın ilgileniyor.
Bu yazının girişinde gördüğünüz fotoğraf Sounds of The Universe şirketinin plak satış mağazasına ait. Eğlenceli bir dükkan, sempatik çalışanlarla saatler su gibi aktı. Daha sonra internet sitesini de (http://www.soundsoftheuniverse.com/) kullandım. Amazon.com kadar olmamakla birlikte, oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim. Caz, soul, reggae, funk, house ve orjinal LP için çok iyi bir kaynak. İnternet siparişiyle gelen son plağımı çok sevdim: To Scratch Your Heart – Early Recordings From Istanbul. 20. yüzyılın başlarında, o zamanki mozayiği yansıtan sanatçıların ve hafızların kayıtları İstanbul’da yapılmış. Honest Jons Records ise Londra’da itinayla çalışıp bugünkü nitelikli kayıtları ortaya çıkarmış. Ayrıntılı bilgi için: http://www.honestjons.com/label.php?pid=36067.
Klasik müzik için adresim Harold Moores Records oldu. Son derece zengin orjinal, ikinci el plakları bir İngiliz beyefendisi olan bölüm şefiyle birlikte dinledik, seçtik. Orjinal LP sayısının neden çok az sayıda bulundurulduğunu fiyatlarını öğrenince anladım, hak verdim. İnternet sitelerinden alışveriş mümkün ama site pek başarılı değil, merak edenler için adres http://www.hmrecords.co.uk/. HM Records klasik müzik sevenler için kaçırılmaması gereken bir adres.
Akşamları da müzikle dolu geçirdik. İlk akşam 25. yılını tamamlayan Phantom of the Opera’yı Her Majesty’s Theatre’da izledik/dinledik (http://www.thephantomoftheopera.com/london). İngiliz besteci Andrew Lloyd Webber’in dünya çapında en popüler müzikal eserlerinden biri olan müzikalin biletleri 25. yılında da günler öncesinde tükeniyor. Muhteşem prodüksiyonu ve müthiş performansı ayakta alkışladık. Diğer yanımda oturan hanımefendinin finalde hıçkırıklarla dolu şiddetli bir ağlama krizine tutulması da ilginç bir not oldu.
Son akşam Londra’nın efsanevi caz kulübü Ronnie Scott’s’daydık. 1959’da kendisi de caz müzisyeni olan Ronnie Scott tenor saksafonist ve yakın dostu Pete King’le birlikte açmış bu mekanı. Dünyanın ünlü caz üstadları Pazar hariç her gece, Pazar günleri de öğle satlerinde program yapıyor. Bir de Ronnie Scott’s Radio var internet üzerinden dinlenebilen: http://www.impishfish.com/rsr/player.php Haftalar öncesinden rezervasyon yaptırmama rağmen bas performansına yer bulamadık, saksafoncu Chris Potter’ı (http://www.chrispottermusic.com/) dinledik. Çok önemli bir müzisyen, canlı dinlemek çok farklıydı, ama tarzımız tam örtüşmüyor. Yine de, o akşam çalmadığı “Blue Sufi”yi paylaşıyorum, beğenenler olacaktır: http://www.artistshare.com/media_player.aspx?artistID=18&langID=1&mediaID=881&isHomeRadio=0&infoType=1
Londra seyahatinin iş dışındaki kısmı için notlarımda müzik dışında ne var diye baktığımda, ağırlıklı olarak İngiliz tarzını ve geleneklerini gördüm. Bir kaçını paylaşmak istiyorum.
Piccadilly’deki Fortnum and Mason mağazası (www.fortnumandmason.com) William Fortnum ve Hugh Mason tarafından 1707’de kurulmuş. Diğer iki şubesi Japonya’da bulunuyor. Taze sebze ve meyva satşıyla başlayan hikaye bugün uluslararası üne sahip bir “department store”a dönüşmüş. F&M içindeki çay reyonu (bir katın tamamını kaplıyor) her Türk vatandaşını çarpacak zenginlikte. F&M Kraliyet ailesini dahi tam kadro cezbedebilen bir adres.
F&M’in girişinde bulunan The Fountain Restaurant gayet “British” bir atmosfere sahip. Servis çok iyi, yemekler leziz, fiyatlar abartısız.
Picadilly ve Bond sokağını birleştiren ikonik bir geçit olan Burlington Arcade 5. Devonshire Dükü’nün kardeşi Lord George Cavendish tarafından yaptırılmış. 19. yüzyılın ortalarında Avrupa tarzı ve modern alışveriş merkezlerinin öncülerinden olmuş. Camın cömertçe kullanıldığı, üstü kapalı bu mağazalar sokağı, açıldığı 1819’dan bu yana alışveriş gustosunu yüceltmeye devam ediyor.
Otelimizin bulunduğu South Kensington seçkin bir yerleşim bölgesi. İngiliz asaletini iliklerinize kadar hissedeceğiniz, “Londra ne güzel bir şehir” dedirten zarif atmosferin elbette bir bedeli var. Evler ve apartman dairelerinin fiyatları için “el yakıyor” gibi ifadeler sıradan kalıyor.
Sevgili dostum Didem Ünsal Aktaş bu seyahatimiz süresince Londra dışında olmasına rağmen ev sahipliği yaptı bize. Ona bir kez daha teşekkür etmeden bu yazıyı sonlandıramam, sağolsun.